November 20, 2012 - Tagged as: tr.
Paul Feyerabend’in “Özgür bir toplumda bilim” adıyla tercüme edilmiş kitabından bir kısım paylaşacağım. Aslında kitap genel olarak çok ilginç bulduğum pek çok fikirden bahsetmekte, fakat özellikle bu kısımı bir önceki yazımla da alakalı olduğunu düşündüğümden ve başka konular hakkında da hiç düşünmediğim fakat aslında bariz olabilecek fikirlerden bahsettiğinden paylaşmak istedim.
Sıradan insanlar bilimi denetleyebilirler ve denetlemelidirler bölümünden:
Tipik olmaktan hiç de uzak olmayan bu örnekler, bilim adamlarının ve fizikçilerin yargılarını incelemeden kabul etmenin yalnızca aptallık değil, düpedüz sorumsuzluk olduğunu da gösteriyor. Söz konusu olan mesele, ister küçük bir grup için ister tüm bir toplum için, eğer önem taşıyorsa, o zaman bu yargıların en sıkı biçimde incelenmeleri gerekir . Sıradan insanlar arasında konuyla ilgili seçilmiş komiteler, evrim teorisinin gerçekten de biyologların inanmamızı istedikleri kadar sağlam temellere sahip olup olmadığını, onların anladığı anlamda sağlam temellere sahip olmasının meseleyi halledip halletmediğini ve bu teorinin okullarda öğretilen diğer görüşlerin yerini almasının gerekip gerekmediğini incelemelidirler.
Bu bakış açısı bana epey mantıklı geldi. Devamında şöyle söylüyor:
Her olayda son sözü, uzmanlar değil, konuyla doğrudan ilgili insanlar söylemelidir. Jürilerin bulunduğu mahkemelerce yapılan her yargılama, sıradan insanların “biraz çaba gösterdiklerinde” uzmanların hatalarını açığa çıkarabilecekleri temel varsayımına dayanır. Yasa, uzamanların sorguları sırasında verdikleri ifadelerin jürinin değerlendirmesine sunulmasını öngörür. Bunu isterken, uzmanların da eninde sonunda insan olduklarını, tümüyle uzmanlık alanları içinde kalan konularda bile hata yaptıklarını, kendi fikirlerinin güvenilirliğini sarsabilecek her türden belirsizliği örtbas etmeye çalıştılarını, uzmanlıklarının hiç de öyle sık sık ima edildiği gibi ulaşılmaz olmadığını varsayar. Yasa ayrıca, sıradan bir insanın, uzmanların kullandıkları usullerin anlaşılması ve hatalarının ortaya çıkarılması için gerekli bilgiyi edinebileceğini de varsayar. Bu vaysayımın doğruluğu bütün davalarda defalarca kanıtlanmıştır.
Katılıp katılmadığım hakkında bir karara varamamış olsam da, bu bakış açısı hoşuma gidiyor. Yine aynı kısımda, bilim adamlarının da diğer pek çok meslek gruplarına yapıldığı gibi, denetlenmesi gerektiğinden bahsedildikten sonra, konuyu eğitimcilere getirir:
Eğitimciler olayında durum daha da kötüdür. Zira fiziksel bir tedavinin başarılı olup olmadığını belirlemek olanaklıyken, eğitim denilen zihinsel tedavinin başarısını belirleyecek bir araca sahip değiliz. Okuma, yazma, aritmetik ve temel olgulara ilişkin bilgi hakkında bir yargıya varılabilir. Ama insanları ikinci el varoluşçular ya da bilim felsefecileri haline getiren bir eğitim için ne diyeceğiz? İnsanlar nasıl ki kendi doktorlarını denetlemeye başladılarsa, öğrenciler de kendi öğretmenlerini denetlemeye başlamadıkça, dokunulmazlık zırhı ardıkdaki öğretmen kendi fikirlerini bizlere yutturabilir. Bütün durumlarda tavsiye olunan şey, uzmanlara başvurmak , ama onlara hiç bir zaman güvenmemek ve kesinlikle hiç bir aman onlara tümüyle bel bağlamamaktır .
Daha pek çok ilginç gözlem ve fikirle dolu. Belki ileride daha da paylaşırım.